top of page
  • Yazarın fotoğrafıIU TEAM TURKEY

[180424] Dazed and Confused Mayıs Sayısı - IU Röportajı

IU’ya aklıma gelen 20 kelimeyi verdim ve kendisi bunların içerisinden 10 kelime seçti. Oradan, Dazed dergisinin 10. yıldönümünü ve IU’nun 10. çıkış yıldönümünü bir araya getiren röportajımıza başladık.

20 kelime içerisinden 10 kelime seçtin, değil mi? Eğer seçtiğin 10 kelimeyi görünce aklıma ne geldiğini sorarsan, sanki metni kendin düzenlemişsin gibi geldi. Bütün gereksiz ve fazlalık kısımları çıkardın!

IU: Imm, her kelimenin ne tür bir soruya yol açacağını düşündüm ve 10 kelimeyi seçmek için de buna odaklandım. Belirli sorulara yol açabileceğini hissettiğim kelimeleri çıkardım.


İlk kelimeden başlayalım mı o zaman? “bakış”

IU: Oh, bakışlarımın oldukça belirgin olduğunu düşünüyorum.


Bakışların, sana bakmasam bile beni izlediğin hissini veriyor. Kediler de böyledir. Onlara bakmasam bile, belli ki beni bir yerlerden izliyorlar.

IU: Teşekkür ederim. Yüz hatlarım o kadar keskin değil. Bu yüzden sık sık, insanların yüzümü gördükten sonra onlarda bıraktığım izlenimin gözlerimdeki bakış olacağını düşünüyorum.


O zaman yüzünün görünüşü hoşuna gidiyor mu?

IU: Bu günlerde, evet. Keşke böyle ya da şöyle görünseydim tarzı düşünceler artık çok aklıma gelmiyor ve görünüşümü sevmeye başlıyorum. Bu iyi bir şey mi?


Bu, düşüncelerin ve yüzün arasında bir denge kurmayı başarmanla mı ilgili?

IU: Aa, evet sanırım bir denge kurmayı başardım. Bugünlerde, görünüşümden daha sık memnun oluyorum. Ortalama görünüşüm dediğim bir şeye sahibim. “Yüzüm genellikle böyle görünüyor”, bu tür bir ortalama görünüş. Bu sıralar, kendi kendime daha sık düşünüyorum, “Oh? İyiye gidiyor gibi görünüyor?”, diye.



Bu yüzden midir? Seni (derginin fotoğraf çekimi sırasında) kameraya bakarken izlemek hoşuma gitti.

IU: Fotoğraflarımın çekilmesini severim ama fotoğraf çekimlerinden çok hoşlanmıyorum. Çünkü belirli bir konsept ile ilerlemek bana biraz garip geliyor. Sahnede performans sergiliyormuşum ya da kamera karşısında oynuyormuşum gibi değil de, belli bir karakter olmak bana tamamen emanet edilmiş gibi. Belirli bir karakterin tasvirini vurgularken fotoğraflarımın çekilmesi bana her zaman oldukça garip geliyor. Çıkış yaptığımdan beri çok fotoğraf çekimi yapmamamın nedeni de bu. Samimi fotoğraflar çekmeyi gerçekten seviyorum ama fotoğraf çekimi yapmak benim tercihim değil.


Çünkü bu tarz çekimler daha yoğun olurlar, bir şeyi ya da başka bir şeyi ifade etmeye eğilimlidirler. Bir bakıma, sorgusuz sualsiz yalnızca o şeyi ele geçirmek isterler. Güçlü sorumluluk duygusu olanlar için, hazırlıksız görevler zorlayıcıdır. Boğa burcu musun?

IU: Evet. Oh, günlüğüme sık sık yazdığım bir kelime, ‘sorumluluk’. Sanırım bu beni gerçekten ben yapan şey.



İzlenim bırakan bir bakış, gittikçe daha çok sevdiğin bir yüz, aynı zamanda sorumluluk. İnsanlarla tanıştığın zamanki düşüncelerini merak ediyorum. İnsanları nasıl görüyorsun?

IU: İnsanlarla tanıştığım zaman? Bu son zamanlarda değişen bir şey ama. Önceden, insanları bu tür bir insan ya da şu tür bir insan diye kategorileştirirdim. Bu tür bir yargı oldukça iyi sonuç verirdi, ama son zamanlarda, beklediğimin aksine pek çok olay oldu. Kendi kendime düşündüm, ‘ah, insanları böyle sınıflandıramam, daha fazla insanla tanışmam lazım,’ diye.


Bir şeyler biliyor gibi görünen gözler. Kedilere de benziyor. Onlarla karşılaştırıldığında, köpekler daha masum görünürler ve daha sevimli gözleri vardır. İnsanlar hakkında yeni bir merakın olduğu için midir bu?

IU: Evet, bayağı ilginç. Genellikle, eğer belirli bir eylem yaparsam, diğerlerinin de belirli bir tepkisi olur, o zaman da benim belirli bir tepkim olur, ve bu böyle sürüp gider ama fark ettim ki işin aslı başka. Geçenlerde, bir arkadaşımla, “Ah, çok sır dolusun,” diyerek hem şakalaşıp hem de sohbet ediyordum. Sonra açıkça, “Burada neden böyle konuşuyorsun? Cümleyi neden burada bitiriyorsun? Sakladığın bir şey mi var? Sen gerçekten tanıdığım kişi misin?” diye sordum. Ciddiyetle düşünüp, “Oh, hiçbir şey saklamaya çalıştığım yok ve özel biri değilim. Olay şu ki benim olduğumu düşündüğün kişi yok. Ben başka biriyim,” diye cevap verdi. Gafil avlandım resmen. Konuşma öyle beklenmedik değildi ama bunu doğrudan arkadaşımdan duyunca, böyle olmaması gerektiğini hissettim. Dedim ki, “Hey, söylediğin şey çok hoşuma gitti. Bir daha söyle, bir daha söyle.” Mesaj olarak da aldım bunu ve yalnızca başkasının istediğim bir şeye sahip olduğunu fark ettim. İlginç olduğunu düşündüm. [Not: Bu muhtemelen yukarıda IU'nun insanları kategorilere ayırma hakkında bahsettiği şeyle bağlantılı.]



Bakış açını genişletmişsin.

IU: Oldukça meraklıyımdır. Merak ettiğim şeylere dayanamıyorum ama bu çok sık olmuyor. Bir şeye kendimi kaptırırsam, bunu öğrenmem gerekir çünkü öyle bir kişiliğim var, ki bu beni yoruyor. Zorunda olmadığım bir sürü şey yaptım. Örneğin, kitaplar ve filmler de, duygusal olarak beni çok yoruyor. Eğer beğenmediğim bir film izlersem, sinirleniyorum ve günümün geri kalanı tam bir felaket oluyor. Bu yüzden arkadaşlarım benimle film izlemeyi çok sevmezler. Bir de, bir kitabı yarıda bırakamam. İstesem oracıkta bırakabilirim belki ama sonuna kadar okumak zorundayım. Bütün bunlar merakım yüzünden. İnsanlarla da böyle, ama her bir insanı merak etmiyorum. Bazı insanlar onlara karşı umursamaz olduğumu söylerler. Bunun nedeni yalnızca bir avuç insan ile ilgilenmem. Bir çeşit seçici merak mı desem?



Hakkında konuşmak istediğin bir film var mı?

IU: Melancholia. Gerçekten iyiydi. Süper.


Filmin son sahnesine dair söyleyeceklerini merak ediyorum.

IU: İnsanlarla gerçekten bu film hakkında konuşmak istiyorum. Ben hakikaten beğendim. Oyunculuk güzeldi, aa, ben aslında bu filmi çok da iyi bir durumda değilken izledim. Biraz yorgun ve zor zamanlar geçirirken? Ben de bir araştırma yaptım ve bu tür duygularla ilgili bir film olduğunu fark ettim, bir gün izledim ve günlerce atlatamadım.


Dünya kıyamete yaklaşırken, iki kız kardeş yavaş yavaş tamamen değişti, değil mi?

IU: Doğru. Büyük ve küçük kız kardeşler farklı. Küçük olan depresyondan muzdarip, büyük olansa günlük hayata iyi uyum sağlamış pratik bir kişi. Kıyameti öğrendikleri zaman küçük olana bir istikrar duygusu geliyor ve ablası zor bir zamandan geçiyor. Muhtemelen yaşama isteği yüzünden. Başarmak zorunda olduğu ve sahip olduğu belli şeyler var. Gelecekte başarmayı istediği şeyler de olacak o yüzden bir gün bir kıyamet olabileceğini hiç düşünmedi ve sonuç olarak da korktu. Diğer yandan, küçük olan depresyondan muzdarip ve bütün zamanı boyunca kendi kendine, ‘Ya gidersem? Bana ne olacak?’ diye düşünürdü. Yani kıyamet onun için o kadar da büyük bir olay değil, bir bakıma bu mükemmel bir sonuç. Adil bir son ne de olsa. Herkesin sonu birlikte geldiği için. Tüm bunları başından sonuna kadar sunan yönetmen gerçekten inanılmaz.


Fena, değil mi?

IU: Gerçekten öyle. Çok fena. Seyircinin kazanmasıyla yönetmenin kazanması arasında bir savaş gibi. O yüzden filmi gerçekten çok sevdim. Aynı zamanda depresyonu en inatçı ve gerçekçi şekilde sunan bir film. Ah, geçenlerde izlediğim “Florida Project” filmini de çok sevdim. Bunu gösteren çok fazla sinema salonu yok, ama Cinetube gibi yerlerde olabilir. Filmden sonra şaşkınlık içinde kaldım. “Bu son mu? Bitti mi? Aynen böyle mi?” Düşüncelerimi düzenlemeyi başardığımda ve bunun harika bir film olduğunu hissettiğimde, filmden çıkmış otoparka doğru soğuk rüzgarın esintisiyle yürüyordum. Döndüm ve tekrar sinema salonuna baktım.


Hiç şarkılarından herhangi biri de sana böyle hissettirdi mi?

IU: Şarkılarımdan ziyade, sözleri zaman zaman böyle hissettiriyor.



Eğer bir şarkıyı çeşitli parçalarına ayırırsak, şarkı sözleri senin için en önemlisi midir?

IU: Galiba. Oh, şarkılar genel olarak iki türe ayrılabilir. Kelimelerin sese eklendiği tür ve sesin kelimelere eklendiği tür. Sanırım benim için her zaman ikincisi geçerli oldu. Garip bir şekilde, hep böyle olmuştur ve şimdilerde, daha ciddi hale geldi. Hangisinin daha iyi olduğunu söylemek zor, ama ilki, müzik ve ses kuramının daha derin bir anlayışıyla ses ve teknik açısından daha fazla gelişecektir. İkincisine gelince, bu şarkı ile nasıl en büyük etkiyi yaratabileceğim üzerine daha fazla düşünce var. Eğer bu şarkıyı söyleyecek olsaydım, tonu tutturabilmek için sözleri nasıl yazmam gerekir? Eğer bu kadar yoğun bir şekilde söyleyecek olsaydım, nasıl olurdu? Şarkı aslında çok küçük bir şeydir. Bundan, bu küçücük şeyden, elde edebileceğim maksimum etki nedir? Daha çok bundan endişe ediyorum.


Şarkı sözlerini ve şiirleri nasıl ayırt edersin?

IU: Şarkı sözlerinin sonunda tamamlanması için bir melodi olması gerekiyor, bu yüzden ne olursa olsun, melodi ve şarkı sözlerinin buluşması gerekir. Bence aradaki fark burada yatıyor.


O zaman genelde şiir mi yazıyorsun yoksa şarkı sözleri mi?

IU: Sanırım sadece konuşuyorum. Çok fazla yazıyorum. Önceden daha dengeliydi, o yüzden bazı durumlarda, melodiyi oluşturup söylemek istediğim kelimeleri eklerdim. Bugünlerde, zamanımın yaklaşık %90’unda, zaten yazmış olduğum sözleri melodiye ekliyorum.



Daha çok roman mı okursun yoksa şiir antolojisi mi? Bence bazı insanlar nazım türündedir, diğerleriyse nesir türünde.

IU: İkisini de okuyorum. Bir insan olarak, ben daha çok nesir türünde biri olduğumu düşünüyorum. Kendimi bir nazım türü olma hayali olan nesir türünde bir kişi olarak mı görüyorum desem?


Bu soruyu hazırlarken yazdığım notu göstereyim mi? “IU birçok roman okumasına rağmen, şiirden hoşlanan, zor bulan ama yazmak isteyen biri olabilir mi?”

IU: Oh, evet bu doğru. Nasıl bildin? Bu doğru, kısa ve öz olan insanları gerçekten havalı buluyorum. Ben o tarz bir insan değilim, o yüzden öyle olmak için yanıp tutuşuyorum. Özlü bir insan değilim, bu yüzden çok fazla açıklama yapma eğilimindeyim. Ama başkalarının nasıl kısaltabildiğini ve işleri nasıl basit hale getirdiğini görünce, bunu gerçekten havalı buluyorum. Yani ben de onlar gibi olmak isterdim. Ama ben hala düzyazı tarzında bir insanım.


Bu durumda, sana göre, melodiyi eklemek veya sesini kullanmak, kelimelerini ve gücünü iletmenin yollarıdır değil mi?

IU: Bu doğru. Şu an bu kelime neden aklıma geldi emin değilim ama bunun bir ‘fırsat’ olduğunu düşünüyorum. Kendimi bir insan olarak açıklamak için başka bir fırsat? Düşüncelerimi düzenlemek ve kendimi açıklamak için verilmiş başka bir fırsat gibi. Bu yüzden en yorucu şey de olsa şarkı sözleri yazmayı seviyorum. Son zamanlarda bayağı doluyum aslında. Dizi çekimlerinin ortasındayım ve oynadığım karakter çok fazla düşünmeyi gerektirdiği için, role kendimi kaptırmış vaziyetteyim ve bedenim de bayağı meşgul. Ama aynı zamanda bir sonraki albümüm için de hazırlanmam gerekiyor, bu yüzden şarkı sözleri de yazmaya başladım.



Yoğun programının arasında şarkı sözleri yazmak senin için başka bir güç kaynağı da olabilir.

IU: Bu doğru. Sahnede performans sergiledikten sonra, 10 yıl boyunca kendi kendime hiç, “Ah, çok havalıyım. Bayağı iyiyim,” diye düşünmedim. Yaptığım hiçbir işte böyle hissetmedim. Ama garip olan şu ki, bir şarkının sözlerini yazmayı bitirdikten sonra, olduğum kişiyi gerçekten seviyorum. Tüm farklı yanlarım dışında, şarkı sözleri yazdığımda gösterilen yanımın favorim olduğunu düşünüyorum. “Az kaldı, Ji Eun-ah, yalnızca birkaç satır daha var.” Yazmaya geldi mi, dur durak bilmeden yazabilirim. Sözler içinse, o 4 dakika içinde bitirmiş olmam lazım, bu yüzden doğru noktalara gidip fazlalıklardan kurtulmam gerekiyor, ki gerçekten hissettiğim şeyle birlikte kalayım. Geriye kalan sadece özü. Bunu görünce, kendi kendime, “İçimde çok iyi bir şey var,” diye düşünüyorum. Bu yüzden şarkı sözleri yazan tarafımı seviyorum.


Bunlar harika sözler. Farklı mevsimlerde ruh hali değişimlerin oluyor mu?

IU: Mevsimler? Bugün toz seviyesi “güvenli”. İşteyken enerjik olabilirsiniz. Dışarı çıkıp eğlenmeniz gayet normal ve bir sonraki ayı dört gözle beklersiniz, sonra bir sonrakini, ve sonra ondan sonrakini. Bence bu mükemmel. Kışın, bu tarz düşünceleriniz olmaz. Mart’ta veya Nisan’da ne yapacağımı gerçekten düşünmedim. Geçtiğimiz kış bayağı soğuk ve kasvetliydi. Ama Mayıs’ta, Haziran’da ve yazın ne yapacağıma gelince, o tarz düşünceler geliyor aklıma ve tamamen erimiş görünüyorum. Şimdi bahar olduğundan, ruh halim gerçekten değişti. Kendi kendime, “Ah, ben çok basit bir insanım,” diye düşünüyorum.



Bu mevsim tekrar geri geliyor, bu yüzden tanıdık bir şey var, ama gerçekten yeni bir şey de var. Baharı tanımlamak için kullanacağın 5 kelime nedir?

IU: Baharı? 5 kelime? “Toz” bu 5 kelimeden biri olmak zorundaymış gibi geliyor. Ayrıca, açelyalar aklıma geliyor. Açelyaları gerçekten çok seviyorum.


Açelyalar, kraliyet açelyaları ve Satsuki açelyalarını birbirinden ayırt edebilir misin?

IU: Kraliyet açelyalarını ayırt edebiliyorum. Büyükannem açelyaları çok severdi, gençken, bizim tüm çatı bahçeydi. Büyükannem beni çatıya çıkarıp, “Bu yelpaze şeklinde bodur haseki küpesi, bu borulu zambak ve eğer düzgünce bakılmazsa, burasında benekler oluşabilir,” diye öğretirdi. Sonra, “Bu bir defne ağacı ve bunlar kraliyet açelyaları ve bunlar da açelyalar,” diye devam ederdi. Gençken, çiçeklere bakarak büyüdüm. Açelyaları seviyorum. Sevgi dolu bir his veriyorlar ve biraz demodeler. Bence bu çok hoş. ‘Açelya’ ismini de çok seviyorum ve seçtiğim üçüncü kelime ‘sevgili’, çünkü öylece etrafta dolaşırken, hava seni aşık olmaya itiyor.



Kendini böyle insanlardan biri olarak görmüyorsun o zaman?

IU: Evet, ben öyle değilim. Ben kışın aşık olacak türden bir insanım. Hava soğumaya başladığında, aşık olurum. Baharda aşık olduğumu hiç hatırlamıyorum. Baharda aşık olan biri olsaydım, ‘sevgili’ yerine ‘sevgi’ kelimesini kullanırdım. Öyle biri olmadığım için, ‘sevgili’ veya ‘sevgililer’ kelimesini seçtim. Başka ne var? Eğer baharsa, Han Nehri mi desem?


Pencerenden nehir kenarını görebiliyor musun?

IU: Evet, Han Nehri hemen önümde zaten. Başlangıçta annem beni durdurdu hani moralimi bozabilir diye, ama hiç de öyle olmadı. Nehri gören bir yerde yaşayınca, insanları da görüyorsun. Akşamları egzersiz yapan veya gün içerisinde piknik yapan insanları. Aynen şöyle hissediyorum, “Ah, toza rağmen, aşık olan insanlar hâlâ sağlıklı. İnsanlar ne kadar da güçlü varlıklar.” (Gülüyor) Ama ben bunları yapabilecek biri değilim. Bu sanki ben baharda varolmamışım gibi. Baharda yalnızca diğerlerini gözlemliyorum. 3 kelime mi oldu? Toz, sevgili, açelya, Han Nehri, çoktan 4 kelime olmuş. Başka ne var?



Bir kelime önermek istiyorum. Gece, ‘bahar gecesi.’

IU: Bahar gecesi! Aa, doğru. Geçenlerde ‘Spring Night’ isimli bir şey yazdım hatta. Bahar gecesi gerçekten harika. Bu biraz üzücü hissettiriyor ve sadece bir saniye için beliriyor. Aynısı mevsimler için de geçerli, bir anda yok oluyorlar, özellikle de bahar gecesi.


‘Bahar’ kelimesinin Japonca’da ‘haru’ (bir gün) diye telaffuz edilmesi ilginç. Bahar sadece bir gün. Kitaplarda da yazılmış.

IU: Galiba gerçekten öyle. ‘Bahar’ sadece ‘Haru’ (bir gün). Çift anlamı var.



Mevsimlerin sesinden bahsedelim.

IU: Sese karşı çok duyarlıyım. Gençken, yapımcı ve besteciler bana gerçekten hassas kulaklarım olduğunu söylediğinde çok düşünmemiştim ama büyüdükçe ve kendimi biraz daha anlayınca, haklı olduklarını fark ettim.


Bir örnek vermek gerekirse?

IU: Mutlak kulak duyusuna sahip olduğumu söylemiyorum. Bir şeyi yalnızca bana verdiği histen biliyorum. Şöyle söyleyelim. Herhangi bir kelime veya sayısal değer kullanarak ‘ses kötüdür’ tarzı bir sonuca varmak mümkün değildir. Ama normalde ‘bu ses kulağa kötü geliyor’ dersem, o zaman ortada bununla ilgili bir yanlışlık var demektir. En uzun süredir benimle birlikte müzik yapımıyla uğraşan Lee Jong Hoon-ssi de bunu biliyor. İkimiz de horoz yılında doğduk, gençken bana birçok şey öğretti, bu yüzden temelde müzik tercihimin %70'ini o oluşturdu. Bana müzik tercihime fayda sağlayacak şekilde öğretti. Örneğin, bana, ‘bu harika bir müzik, bu türden (müzik) hoşlanmayı öğrenmelisin,’ derdi. Beni bugün olduğum kişi haline getiren önemli bir parça haline geldi. İkimiz de aynı kafadayız ve o tanıdığım en zeki insan. Özellikle konserlerde, onsuz gösteriye devam edemeyiz. En iyi halimde değilken kulaklarımın sesi reddettiğini söylemeli miyim? Bazen konserim sırasında bunu anlıyorum. Yaklaşık üç ila dört saatlik bir performanstan sonra, kulaklarım, ‘Bundan sonra, hiçbir sesi kabul etmeyeceğim.’ diyor. (gülüyor) Çok paniğe kapıldığım zamanlar oldu çünkü sesi hala duyabilsem de hiç yorumlayamadım ya da tarif edemedim. Böyle zamanlarda Lee Jong Hoon-ssi kulak içi monitörlerimdeki ses seviyesini düşürür ve beni sakinleştirmek için 'sorun değil, sorun değil' derdi. Son zamanlarda, belki de şarkı söylemenin sonuçta (sesimizi değil) kulaklarımızı kullanmakla ilgili olduğunu düşünüyorum.



Şarkılarını çok dinler misin?

IU: Bestelediğim zaman çok dinlerim. Piyasaya sunduktan sonra da zaman zaman dinlerim. Ben uyurken bile çok iyi işitiyorum. Bu yüzden sanırım kulaklarım yüzünden sık sık uykusuzluk çekiyorum. Kulağım (uykusuzluğuma neden olan) faktörlerden biri.


Şu anda düşündüğün ve favorin olan ses hangisidir?

IU: Yoo Inna’nın sesi. Unninin yayın amaçlı kullandığı bilinç dolu tatlı sese kıyasla (gülüyor), normal sesinin bir sanat olduğunu düşünüyorum. Her zaman aynı ses tonunu ve perdesini korumayı nasıl başarıyor? Ruh halim ne kadar kötü ya da iyi olursa olsun, In-na unninin sesi kulağa hoş geliyor.


Yoo Inna-ssi şarkı söylemede iyi mi?

IU: Şarkı söylemede iyi olduğunu söylemek yerine (gülüyor), gerçekten harika bir sesi var. Ses telleri çok sağlam.



Şarkı sözlerinin başka bir kişiye ait bir ses tarafından söylenmesini giderek daha ilginç buluyor musun?

IU: Şu andan itibaren, sadece şarkı sözlerimin onlara gerçekten yardımcı olabileceğini düşündüğüm kişiler için yazdım. Demek istediğim, şarkıcı açısından hoş karşılanmasalar bile, kendi tarzımda nasıl halledeceğimi bildiğim bazı (zorlayıcı) kelimeler veya sözler var. Fakat bir söz yazarı olarak benim açımdan, sözlerden vazgeçmeyip inatla şarkıya sıkıştırdığım zamanlar oldu. Yine de anlayabiliyordum sonuçta o sözleri yazan bendim, o yüzden bunu söylemek biraz teknik gerektirse de yazmak zorundaydım. ‘Yapabilirim, üstesinden gelebilirim,’ düşündüğüm şey buydu. Ama ne zaman ki iş sözlerimi başkasına vermek oldu, ister istemez daha da temkinli hareket ettim. Yine de sesini beğendiğim bir şarkıcı için söz yazmak her zaman denemek istediğim bir şeydir.


Birden sorasım geldi, IU gelecekte nasıl biri olacak?

IU: Muhtemelen gelecekte çok inatçı biri olacağım (gülüyor).



O zamana kadar hâlâ çikolata sevecek misin? Şu anda en sevdiğin çikolata nedir?

IU: Bademli çikolatalardan hoşlanmıyorum. Yalnızca içerisinde badem, nugat ve karamel olanlardan hoşlanmıyorum. Temiz ve biraz kalın olan sütlü çikolataları seviyorum çünkü ısırması ve kırması kolay.


Peki ya bitter çikolata? Viski ile iyi gider.

IU: Çok acı olanlarından (çikolata) nefret ediyorum. Alkol içerim, ama viski içmem, ki bu yüzden de aynı anda çikolata ile içecek (viski) tüketmemin imkanı yok.


‘Viski’ derken yüzünü ekşittin. O kadar mı nefret ediyorsun ondan?

IU: Belli, değil mi? Ne zaman nefret ettiğim şeyler hakkında konuşsam kaşlarımı çatarım (gülüyor).



Seçtiğin kelimeler arasında ‘krem rengi’ de vardı. Aslında senden çikolata ve krem rengi arasında seçim yapmanı isteyecektik ama ikisini de seçtin.

IU: 'Krem rengi’ ni seçmemin sebebi bana ne soracağınızı merak etmemdi.


Bu kelimeyi seçtik çünkü peri masalı gibi bir ruh hali veriyor. Peri masalı IU'nun imajlarından biri. Biraz garip bir peri masalı mı?

IU: Krem renginin ne olduğunu tam bilmiyorum. Hep kafam karışıyor. Zihnimdeki ‘krem rengi’ krem şanti gibi, neredeyse beyaz, ama krem rengi bu değil, değil mi? Gök mavisi mi? Bej? Veya şeftali rengi? Gençken, ‘krem rengi’ kelimesine vurulmuştum. ‘Küçük Kadınlar’ kitabını okurken, ‘krem rengi konçlarını giyer’ tarzı bir cümle vardı ve ‘krem rengi konçlar?’ diye beni merakta bıraktı. Kremayı çok sevdiğim için kulağa çok lezzetli geliyor. Bu yüzden bu ifade çok hoşuma gitti. Krem rengi konçlar, demişler. Nasıl yani?!


Krem rengi konçlardan bahsedince, aklıma ‘The Red Shoes’ geldi. 2013’te çıkarmıştın, değil mi? İlk çıkışından bu yana geçirdiğin 10 yılın yarısı kadar. 10 yıl olmuş, bununla ilgili nasıl hissediyorsun?

IU: Çok fazla şeyin değişmediğini düşünsem de, haklarında emin olduğum birkaç şey var. Mesela, ‘O zamanlar şöyle davranırdım’, ‘Bu huyumun değişmesinin kolay olmadığını sanıyordum’, ‘Galiba bunu olduğu gibi bırakıp ‘çözüme erdirmek’ sorun değil’. Aynen, 10 yıl oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse, 3 ya da 8 fark etmez, o zamandan bu yana önemli hiçbir değişiklik olmadı.



Bir şarkıcı olarak her zaman kendinle gurur duyuyor musun?

IU: Hımm, ne tür bir şarkıcı olduğumdan emin değilim. Ama bunu hiç bilebilecek miyim? Bu işi bırakmadan önce? O kişi için şarkı söyleyen birinin şarkıcısıyım, değil mi? Başka birinin benim için şarkı söylediği tarafta olmadığım için, çünkü onu söyleyen bendim, her zamanki gibi, nasıl bir şarkıcı olduğumu asla bilemeyeceğim. Sanırım bu yüzden hâlâ zaman zaman söylemek istediğim şeyler hakkında daha fazla şey söylüyorum çünkü kendimi nasıl net bir şekilde tanımlayacağımı henüz bilmiyorum. Daha basit olmak istediğim için, her zaman kendimi tanımlamak istemişimdir.


Kağıda kalemle bir şey yazmışsın gibi görünüyor. Şarkı sözleri veya günlük kaydı yazan IU’nun görüntüsü bana ‘kayıt’ kelimesini hatırlatıyor. 10 yılın kendisi bir kayıt olmasına rağmen, IU’nun kişisel kaydı nedir? Ve dahası, sana bir görev vermek istiyorum. Bu 10 yıl içerisindeki günlük kayıtlarını seçip bize gönderebilir misin?

IU: Tamam, onları zaten hep yazdığım için, elimde olanları dikkatli bir şekilde değerlendireceğim.


Bir hafta sonra IU, günlük kayıtlarının fotoğraflarını çekip <Dazed> ile paylaştı.


Röportajın video kesitini izlemek için: https://youtu.be/drk7Q76YQNE


Çeviri: Dionysiyos

Kaynak: Dazed and Confused Korea

181 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page